Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (503)

Geri dönün!

Mehmet Fahri Sertkaya

İçimizdeki İsrail’in ve Ankebut Ağı’nın, “FETÖ de FETÖ” diye diye oyundan düşürdüğü vatanseverlere sesleniyorum. Gülen cemaati içinde bulunmuşsa da hiçbir zaman para, menfaat, makam, rütbe için bulunmamış ve hiçbir zaman suçlara bulaşmamış olanlara sesleniyorum.

Görmek istediğiniz her şeyi gösterdik. Sizi ezenleri karşımızda şamar oğlanları yaptık. Mevzudan bile saymadık. Şimdi onlardan yüzlercesi son beş gündür her an ülkeden kaçacak ayarda duruyorlar. Önlerini göremiyorlar.

Hala tereddütte kalmayın. Şimdi dinimize, şimdi vatanımıza/devletimize, şimdi milletimize, insanlığa hatta gelecek nesillere hizmet vaktidir. Şimdi sonsuz hayatımıza yatırım yapma, Allah katında derecemizi artırma, çok büyük bir cihatta yer alma vaktidir.

Şimdi intikamınızı alma vaktidir.

Yeniden toparlanın, en samimi duygularla/niyetlerle yeniden gayrete gelin. Bize güvenin, bize inanın. Bakın seneler sonra Fuat Avni bile döndü. Birkaç gün önce o da paylaşım yaptı. FETÖ diye diye hukuksuz/uydurma delillerle ve kararlarla içeri konulan on binlerce kişi çıkacak ve içimizdeki İsrail’in kadroları içeri konacak. Sizi temin ederim, size bunu yapanların onlarcası meydan yerde topluca asılacak. Aynı anda idam edilişleri, Türkiye ve dünya televizyonlarında canlı yayınlanacak.

Yüksek tempolu olacak ve bunları bitirecek son sürece girdik. Gecikiyorsunuz.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 31.01.2019 09:46)

BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (502)

Sen beni öldürtemezsin Jeffrey!

Mehmet Fahri Sertkaya

Lakin ben senin infaz emrini verirsem senin infaz edilmen sadece birkaç saati alır. Sonra da hiçkimse üstüme gelemez. Konseyleriniz bile, Amerikan ordusu bile, içimizdeki İsrail bile…

Galiba sen Şeytan’ın Konseyi ile de konuşmadan kararlar almışsın. O CIA’cı adamınla bir daha görüş ve ona verdiğin resmimi bile geri al. Ayağı yere basan hamleler yap, kontrolünü kaybetme. Öyle birkaç adam vurmakla mevzu bitiyor olsaydı, biz sana çoktan sıkmıştık. Karşı karşıya gelmiş ve çatışan sistemler var, az akıllı ol.

Yoksa ben sana, o adamına “bu adamı usulune uydurun” dediğin tarzda bir karşılık vermem. Usul falan bilmem, dümdüz ezer geçerim ve imza attırırım bu işe. İnan bana, hakkımda soruşturma bile başlatılamaz.

Bana ister inan ister inanma ama benim seni ABD Büyük Elçiliği önünde asabilecek kadar gücüm var. Seni, Tayyip’i asmadan önce asacak kadar gücüm var.

Ben seni birkaç tekrarla ikaz etmiştim. Böyle olmasını sen istedin ve şimdi yine ikaz etmiş bulundum, yine karar senin.

(İlk yayın tarihi 31.01.2019 08:33)

Fena fırçaladılar ama hak etmişti 😄

Şeytan’ın Konseyi’nden David Bickham, ABD Maslahatgüzarı Jeffrey Hovenier’ı telefonla aradı ve fırçaladı:

“Geri dur, kendini belli edecek hiçbir şey yapma. Bu adama da karışma. Her şeyi geri çek. Sadece işine odaklan. Bizden talimat almadan da herhangi bir şeye kalkışma. Böyle kritik bir anda, kendi başına bu tarz kararları nasıl alabiliyorsun? Biz ülkeyi, onlara hediye etmek için karıştırmıyoruz.”

(Fotoğrafta Jeffrey ile rahip Brunson yan yana görülüyor. Jeffrey’nin Türkiye’deki resmi konumu yeni ama gayr-i resmi olarak da hep Türkiye ile meşgul oluyordu. Ülkemizde dönen bütün pis işlerin içinde oluyordu. Rahip Brunson ile hukuku da epeyi eskiye dayanıyor. Brunson ile birlikte, toplamda binlerce TC. vatandaşının kanını döktüler. Çünkü Brunson, Türkiye’deki neredeyse bütün terör örgütlerinin gerçek lideri konumunda olan çok büyük baş bir terörist.)

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 31.01.2019 09:19)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (501)

Büyük terör hadiseleri olacak, işin başında Tayyip de var

Mehmet Fahri Sertkaya

Diyarbakır, Hakkari ve İstanbul’da çok büyük, çok acımasız ve ses getiren patlamalar olacak.

Suriye sınırındaki illerimizde de patlamalar olacak.

“Bu saldırıların arkasında PKK ve YPG var. Acımız büyük. Terör, acımasız yüzünü bir kez daha gösterdi. Milletimizin güvenliği tehdit altında. Devletimiz, polisimiz, ordumuz her şeyi göze alarak terörü bitirmeye kararlıdır. PKK ve YPG’yi bitireceğiz. Dünya, bu haklı mücadelemize/müdahalemize anlayış gösterecektir.” mealinde açıklamalar yapacaklar.

Suriye’ye askeri müdahale başlatırken kamuoyunu hazırlamak için bu planı aylar önce yaptılar.

Özellikle İstanbul ve Diyarbakır’dakiler, çok acı hadiseler olacak. MİT’i ve rahip Brunson’ın terör ağını kullanacaklar. İstanbul’da, kapalı mekanlardan, alışveriş merkezlerinden ziyade, sokakları günün çok saatlerinde kalabalık olan yerler büyük risk altında olan yerler.

Bu ruhsuz, vicdansız, kuralsız, Allah’sız insan şeytanları için, bu yapacakları mesele bile değil… Saniye titretmiyor hiçbri şey bunları, çünkü kalpleri granitten daha katı, kömürden daha kara olmuş. Cehennemin yakıtı olmuş.

Afrin operasyonu da bir ihanet eylemiydi ve o zaman da kamuoyunu tiyatrolarına inandırmak için kendi ordu tesistlerimizden kendi sivil vatandaşlarımıızın üzerine füzeler gönderiyorlardı. Sonra çıkıp yalanlarla açıklamalar yapıyorlar, teröristleri, yani kendilerini lanetliyorlardı. O füzelerin, sınırımızın dışında, o düştükleri yerlere gelebilecek menzili bile yoktu. Hiç kimse o tür füzeleri sınır dışından oralara atamazdı ama basın ve medya, bunu anlatanlara niye kulak vermiyordu? Ya meclistekilerin tamamı mı vatan hainiydi? Yargılanmayacaklarını mı düşünüyorlar?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 31.01.2019 07:45)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (500)

“IŞİD’in mali işler sorumlusu”

Mehmet Fahri Sertkaya

Elimdeki istihbarata ve bunları destekleyen somut delillere bakıyorum da Jeffrey, senin için “IŞİD’in mali işler sorumlusu” demem, hukuka uygun gibi duruyor. Sen ne diyorsun?

Sizin üslerden uçaklarla silah ve mühimmat gönderiyorsun. Tıbbi malzeme ve erzak gönderiyorsun. Kullansınlar diye uyuşturucuyu bile sen gönderiyorsun. “Mali işler sorumlusu” demek yetmez mi acaba “IŞİD’in beyin kadrosundan biri” mi desek? Çünkü sen IŞİD’in arazide neyi nasıl yapacağını da yönlendiriyorsun?

Gerçi biz seni biliyoruz Jeffrey, sen bu yönlendirmeleri üstten aldığın talimatlarla yapıyorsun. Yahu biz sana kestirmeden “takım elbiseli terörist” mi desek? Ya da “takım elbiseli Allahsız, kuralsız baş terörist” desek mi? Böyle deyince içine her şey girer ki sen de kuralsızca her pis işin içindesin?

Ama Jeffrey, bak kızıyorsan bana, söyle. Hiçbir şeye cevap vermeyeceksen, boşuna yazdırma bana? İnsan, bu kadar ciddi bir konumda olup da hakkında bu kadar akıl almaz şeyler yazılıp durduğu halde böyle uzun süre susarsa hem herkes şaşırır, şüphelenir hem de sorup da cevap alamayan benim de sinirlerim gerilir.

Senin, uyuşturucu dolu TIR’ların arkasında bizzat bulunup alıcı ile konuşup anlaştığını bilse Türk milleti ve daha kaç tane millet, hem senin hem ABD’nin itibarında nasıl değişmeler olur?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 22:35)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (499)

Nasıl, ceza evi bana yaramış mı?

Mehmet Fahri Sertkaya

Hakikaten iyi dinlendirdiniz beni… Gerçekten çok yorgundum. Şimdi bakın aralıksız 29 saattir mesaideyim. Ne uyku, ne yorgunluk.

Ha bu arada, bir fırsat olmadı, yazamadım. Ordu, sefere kalkmadan önce talim yapar, imtihan yapar, çürükleri ve zayıfları terk eder. Bana o kadar yardımcı oldunuz ki etrafımdaki çok sayıda zayıfı, çürüğü, samimiyetsizi etrafımdan temizlediniz. Sistemim daha da dinginleşti. Cevher/öz olanlar kaldı. Hasmınızı kendi ellerinizle güçlendirdiniz.

Bakın, bunu hakaret kastı ile yazmıyorum, bir hakikatin ifadesi olarak yazıyorum, topunuzu toplasam bir adam etmiyorsunuz.

Zaten sizin CIA da öyle… Özel kabiliyetli, ikisi kadın, üçü erkek beş kişiyi birden metafizik tekniklerle üstümüze gönderdi. Beşinin beynini aynı anda çarptık, aynı anda öldürdük. Makine desteği de verilen bu kişilerin ruhları bedenlerine dönemedi, fişlerini CIA kendisi çekti. O gün bu gün bize kimseyi gönderemedi

Her hususta en az yarım asır arkamızda kalmış haldesiniz.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 10:21)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (498)

Anlattığımız gibi…

Mehmet Fahri Sertkaya

Böyle olacağını yazmıştık. Türkiye’nin BOP’ta beleş asker olmasına engel olabilecek herkesi FETÖ ya da başka bahanelerle oyundan düşürecekler. 48 pilot deniyor. Ne kadar yüksek sayı ve bir orduda tek bir hamlede 48 pilotun yerinden olması ne kadar sarsıcı bir gelişme.

Bunlar hep vatan hainleri Tayyip’in, Perinçek’in, Kalın’ın, Akar’ın, Fidan’ın ve bunların etrafında toplaşmış hainlerin planları, projeleri…

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 09:19)

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (497)

Onlarca kurban daha Diyarbakır’a götürülüyor

Mehmet Fahri Sertkaya

Büyük, beyaz, arkası kapalı iki kamyon. Branda ile kapatılmış bir kasa değil. İnsani yardım vakıflarının kullandığı ve rahatça uzun mesafede erzak ve ilaç taşıyacak tarzda kasaya sahipler.

İçlerinde çocuklar da yetişkinler de var. Birinde yaklaşık 30 kadar insan var. Diğerinde 25 kadar insan var. Birinde çoğunlukla çocuklar, diğerinde çoğunlukla yetişkinler var. Kamyonların kasalarında hiç yazı, logo yok. Kamyonun birinde 18 yaşlarında bir genç anne ve kucağında yaklaşık 6 aylık bir bebeği var. Diyarbakır’a, Memorial hastahanelerinin altındaki gizli bodrum katlarına, öldürülüp de organları alınmaya götürülüyorlar. Elazığ’dan yola çıkan kamyonlar büyük ihtimalle şu anlarda Diyarbakır il sınırına girmiş olmalılar.

Birinin plakası 23 vh 1885
Diğerini plakası belirlenemedi.

Kamyonlardaki insanlar, Afganistanlılar, Pakistanlılar gibi esmer tenli duruyorlar.

Kesinlik arz etmemekle birlikte, çok büyük ihtimal diyerek paylaşıyoruz.

Şu anda yolda olan kamyon şoförünü, yayınlarımızı gördüğü için yoldan çevirmek isteyen ve panik hali ile arayan numara 0539 096 88 71 olmalı.

Ya da sonu 21 de olabilir.

Şüpheli numaralar olarak görülmeli. Emniyetimiz takip etmeli ve vatandaşlarımız/takipçilerimiz bu numaralara müdahil olmamalı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soysuz Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nü aradı.

Polis uygulaması yapılmaması talimatını verdi. Daha önceki sefer de zaten devlet sisteminin işlerliğini bu hainler bozmuştu. O kamyonlar bulunursa işin ucu iplik söküğü gibi hükumete ve Tayyip’e uzayacak.

Tayyip’e haber verildi. O da panik hali ile devreye girdi. Yine AKPKK organize suç, terör ve ihanet örgütü, suç üstü olmamak için devletin işlerliğini durduruyor.

Yine insanlığa ihanet ediliyor. Yine canlara kıyılıyor

Sabrımız taşıyor. Diyarbakır’ı da CB sarayını da yüz binlerce kişiyle basacağız.

İki kamyonun şoförlerine de ulaştılar.

Ne diyeceklerini şaşırdılar. Önce panik hali ile “Araçları durdurun, bir şekilde gizlenin” talimatı verdiler.

Sonra “Araçlardaki insanları bir yerlerde bırakın, daha sonra araçları da bir yerlerde bırakıp kaçın” dediler.

Sonra biraz sakinleşip “Araçlardaki insanları sakin yerlerde bırakın, araçlar yoluna devam etsin. Çevirme olsa da bir şey ispat edemezler” dediler.

Tayyip yoğun telefon görüşmeleri yapıyor. Acil haber bekliyor.

Tayyip ile Mehmet Haberal telefon görüşmesi yaptılar. Haberal “Hemen elinden gelen her şeyi yap. Bu işin üstünü ört” dedi. Sonra Tayyip “Tamam” dedi ve kapattılar.

Vatan haini Hulusi Akar, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığı’nı aradı

Resimde görülen Tümgeneral Halis Zafer Koç’u arayarak “Ortaya sahte bir ihbar atıldı. Askerleri birbirine düşürmek istiyorlar. Böyle bir bilgi geldiğinde müdahale edilmemesi gerekiyor. Emniyet bu konu ile ilgileniyor.” dedi.

Komutan: Tamam efendim deyip kapattı.

Evinin yolunu bulabilecek kadar aklı olan herkes, Milli Savunma Bakanı’nın gecenin bir yarısı Jandarma Komutanlığını arayıp böyle konuşmasından şüphelenir ve vazifesini tam yapması gerektiğini düşünür, yapar. Aksini yapan onunla aynı yerde aynı suçlama ile yargılanır, aynı cezayı alır.

Çok panikteler. Hakan Fidan’ı aradılar

Kamyonlara ait bilgilerin devletimize ait bütün sitelerden, sistemlerden silinmesini, gizlenmesini ya da değiştirilmesini istediler.

Çok panikteler. Hakan Fidan’ı aradılar

Kamyonlara ait bilgilerin devletimize ait bütün sitelerden, sistemlerden silinmesini, gizlenmesini ya da değiştirilmesini istediler.

Tayyip, Diyarbakır Emniyet Müdürü Tacettin Aslan’ı aradı. Polis gücünün/uygulamasının geri çekilmesini istedi.

Tacettin: Bu kadar şeyden sonra nasıl çekeyim?

Tayyip: Nasıl yaparsan yap, bir yolunu bul. Ya da olmadı yavaşlat, zaman kazandır.

Tacettin: Tamam ama ne yaparsak yapalım bu çok zor bir iş. Sadece biz değil herkes kalkmış ayağa. Başka illerden de meslektaşlarımız arayıp duruyorlar. Böyle böyle ihbar aldık diye. Durum nedir, yardım edebilir miyiz diye. Konu, kapatamayacağımız kadar büyüyor.

Panik hali ile kaldırıyorlar

Diyarbakır Memorial hastahanesinin altındaki iki gizli bodrum katında, çok küçük çaplı bir sistemi yeniden kurmuşlardı. Bir kriz hali daha oluşursa, bir baskın ihtimali olursa kolayca ortalığı temizleyebilmek için ve zaten insan kaçırma yolları da epeyi darbe aldığı için böyle yapmışlardı. Daha önceki sefer CİMER’i bile 13 gün kapalı tutmak zorunda kalmışlardı ve bir dünya tıbbi cihazı oradan kaldırıp yok etmekte çok çok zorlanmışlardı.

Şu anda gizli bodrum katında, masumları organları için parçaladıkları küçük sistemi hızlıca yok ediyorlar. Gizli bodrum katlarına bağlanan yer altı tünelinden değil, hastahanenin içindeki pasif kullanılan bir ameliyathaneye bağlanan gizli asansör sisteminden bu tıbbi cihazları, malzemeleri çıkartıyorlar.

Şu dengeler içinde, mevcut şartlar altında Diyarbakır Emniyet Müdürü Tacettin Aslan, Tayyip’e ve çevresine daha fazla itaat edemez. Mecburen sistemi işletecek.

Sahadaki polis kardeşlerimiz asla tedirgin olmasınlar ve çekilmesinler. Bu hususta hepsini temin ediyoruz, hiçkimse onlara dokunamayacak. Milyonlarca kişiyiz, yanlarında ölüme bile gideriz.

Metafizik istihbarattır, kesinlik arz etmez ama isabet oranı yüksektir. Yazacaklarım buna göre değerlendirilsin

Kamyonların ikisi de bir viyadüğü geçtikten ve yaklaşık yarım saat daha ilerledikten sonra karanlık kuytu bir yerde bırakılmış. Adamlar/Şoförler kaçmış. Kamyonların etrafı ağaçlı alan. Kamyonların bulunduğu yerde zemin toprak. Kamyonların kasalarındaki kapılar kapalı. İnsanlar içinde mi değil mi tahmin yok. Viyadük, Diyarbakır il sınırları içinde değil, yakın bir yerde.

Çocukların olduğu kamyonun şoförü kısa boylu, şişman, esmer, kara kaşlı, kara saçlı, bıyıklı.

Şişme mont gibi duran siyah bir montu var. Altında koyu kahve pantolon var.

Tayyip çıldırmış gibi… Sövüp sayıp duruyor. Telefonun birini kapatıyor, diğerini arıyor.

Hakan Fidan ile yaptığı görüşmenin dikkate değer bir kısmı şu şekilde:

– Hala bir haber yok mu? Arabalar ne halde, durum ne?

+ Bir kuytuya çekilmiş bir vaziyette duruyor

– Geri çekildi mi polisler?

+ Hayır, arama devam ediyor

– Araçların plakaları sistemden çıkartıldı mı?

+ Evet, biz hallettik o işi

– Şoförler ne yaptılar, yakalanmasınlar. Yakalanırlarsa öncelikle siz halledin. Yakalanmadılarsa da bulduğunuz yerde yok edin

+ Tamam efendim

Kesin bilgi

An itibari ile sahaya Jandarma da girdi. Durmaksızın kamyonları ve kaçırılan insanları arıyorlar.

Hulusi Akar’ın saçma sapan, inanılası durmayan sözleri ve manevrası hiçbir işe yaramadı.

Diyarbakır Jandarma Komutanı, vazifesini yapıyor, kanunları uyguluyor. Komutanın kılına zarar gelirse, milyonların öfkesi ile yüzleşmeye hazır olsunlar.

Basın, medya ayağını hazırlıyorlar

Kamyonların ve içindeki insanların bulunacağı artık kesinleşti. Zaman alacak ama bulunacak. Bunu onlar da kabullendiler ve yerel ve ana akım basın ve medyada bu hadisenin hiçbir şekilde yer bulmaması için ellerinden geleni şimdiden yapmaya başladılar.

Basın ve medya müdürleri, mensuplarını arıyorlar.

Uyarıyoruz. Bu şartlarda bu canilerin taleplerini dikkate alacak basın ve medya patronları, müdürleri ve çalışanları da bu canilerle beraber yargılanırlar. Vatana, millete, insanlığa ihanette yargılaırlar. “İnsanlık suçu” kapsamında yargılanırlar.

Ben sana ne dedim?

Ben ne yazıyorsam, ne söylüyorsam, ne istiyorsam kale a-la-cak-sı-nız.

Kale alınmadığımda hep perişan olacağınızı da kaç kere yazdım?

Benim içinde bulunduğum sistemin yanında, sizin Ankebut Ağı’nız hiç kalıyor.

Şimdi çık, nasıl çıkıyorsan bu işin içinden. Bir şekilde bu sıkıntıdan çıksanız da mevzu bitmeyecek. Hiç olmadı, onlarca kişi onlarca ayrı adliyeden ve Emniyet müdürlüğünden teslim olacağız ve “Organ mafyasının liderlerinden biriyim. Vicdan azabı çekiyorum. Bütün sistemi biliyorum. Devlete sığınıyorum. Bu sistemin çökertilmesine yardımcı olursam biraz olsun vicdanım rahatlayacak” diyeceğiz ve her yeri, her kesi parmakla gösterip aratacak, toplatacağız. Elimizdeki somut delilleri de adli sisteme teslim edeceğiz

Size ve konseylere en baştan söyledim “Türkiye sınırları içinde organları için bir kişi bile kaçırılmayacak, öldürülmeyecek. Dışarıdan da bir kişi bile getirilmeyecek, öldürülmeyecek.”

Bir daha öyle “Senin adın mfs ise, benim adım da Tayyip. Görelim bakalım” da demeyeceksin.

Demeye devam edersen seni asacağım. Dünyanın gözleri önünde, meydan yerde asacağım.

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 00:02)

Binaya tam bu açıdan bakınca, bize göre sol kısmında, zemin katta değil, birinci katta değil, ikinci katta bir ameliyathane var.

Pasif olarak kullanılan bu ameliyathanenin bir duvarında, gizli asansöre girişi sağlayan gizli kapı var. Bu asansör iki gizli bodrum katına giriş çıkışı sağlıyor.

Ameliyathaneye girince karşı çaprazda bulunan bu kapıyı, tekerlekleri üzerinde kolayca hareket ettirilen büyük bir dolap gibi bir şeyle gizliyorlar.

Hastahaneyi on kadar polis basmıştı. Bunların birkaçına rüşvet verdiler. 300-500 bin lira civarında olduğunu değerlendiriyoruz. Bu şekilde polis ekibini “şimdilik” uzaklaştırdılar.

Bodrum katta, çok az miktarda tıbbi cihaz ve alet vardı. Bunları, pasif kullanılan ameliyathaneye çıkan asansör sayesinde ameliyathaneye çıkarttılar ve oraya yayıp dağıttılar.

Zaten bu şekilde plan yaptıklarından, bütün dikkatleri o insan mezbahasına çektiğimiz halde orada insan kesmeye devam ediyorlardı. Bu Satanist (Şeytan’a tapan, Allahsız, kuralsız, sınır/değer tanımaz) insan şeytanlarının bütün sistemi insanlık namına derhal çökertilmelidir.

Diyarbakır Memorial’a derhal bir Jandarma/Polis ortak baskını yapılmalıdır. Her yeri didik didik aranmalıdır. İcap ediyorsa çok profesyonel ekipler, teknik bilirkişiler getirilmelidir. Bütün büyük dolapların arkasına, hususiyle ameliyathanelerdeki büyük dolapların arkası ile, morglardaki büyük ceset dolaplarının arkasına bakılmalıdır. O sözde hastahane ile altındaki gizli bodrum katları arasında biri ameliyathaneden, biri morgdan olmak üzere en az iki geçiş sistemi olduğu istihbaratı çok sağlam bir istihbarat.

Diyarbakır Amerikan üssüne de derhal baskın yapılmalı ve bütün Amerikan askerleri tutuklanıp tutuklu yargılanmalıdır. Bu, bütün dünyanın bilmesi gereken, dünya tarihine geçmiş bir skandaldır. Amerika’nın, İsrail’in, CIA’nın, NATO’nun, içimizdeki İsrail’in, Mason teşkilatının gerçek yüzünü bütün dünya görmeli ve duymalıdır.

Hastaneye giden polis ekibinin, zaten Emniyet Müdürü Tacettin’in etrafında toplaşmış, onunla birlikte hep suç işleyen, pis işler yapan ekip olduğu bilgisi doğrulandı.

Metafizik istihbarat:

Viyadükten geçip Diyarbakır istikametine yaklaşık yarım saat ile 45 dk arası bir yol aldıktan sonra yolun SAĞINDA kamyonlar bırakılmış. Yolun solu da kamyonların bırakıldığı sağ yanı da ağaçlı. Soldaki ağaçlar daha seyrek. Kamyonlar yoldan 10-15 adım içeride.

Uluslar arası organ mafyasının Türkiye ayağı artık çökmüştür.

Şeytan’ın Konseyi’nin yedi üyesinden ikisi, Haberal ile David Bickham telefonla görüştüler.

David, Haberal’a “Çok büyük bir kayıp. Bu sıkıntı bizi büyük vuracak. Geri dönüşü çok fena olacak.” mealinde konuştu.

Artık cerahata neşter vurduk. Tamamen dikemeyeceklerini, kapatamayacaklarını, biraz pansumanla cerahatin tamamen akmasını önleyebileceklerini ama sonunda bir büyük patlama olacağını kabullendiler.

Uluslar arası organ mafyasının Türkiye ayağı artık çökmüştür. Sadece bir süre daha koma halinde ayakta tutulabilir ama sonra hiçbir güç bu sistemi ayakta tutamaz ve yeniden kuramaz.

Süleymanlılar cemaatinin Türkiye’ye, Türk milletine, insanlığa, gelecek nesillere büyük hizmetleri durmadan devam edecek. Biz, sadece Türkiye’yi değil, dünyayı kurtaracak kadrolarız. Küfür, zulüm, eziyet, katliam, cehalet ile dolmuş dünyayı iman, huzur, adalet, emniyet ile dolduracağız.

Uluslar arası boyuttaki Ankebut Ağı’nın uyuşturucu, fuhuş, silah mafyalarını… GDO ihanetlerini, Aile bakanlığı gibi ihanet bakanlıklarını, Hıyanet İşleri üzerinden yaptıkları ihanetleri, Milli Eğitim sistemindeki ihanetlerini, her ne ihanet ve tuzakları varsa hepsini bozmaya devam edeceğiz.

Harun Çoban bırakılmadı diye meydanlara inme teşebbüsümüz sadece bir provaydı. Harun’un bırakıldığını anladıktan saatler sonrasına kadar kasten heyecanı diri tuttuk ve bırakıldığını duyurmadık. Sistemimizi test ettik, ayar çektik. Söylüyorum, yazıyorum, sözlerimi kale almıyorlar ama bir kez daha yazıyorum:

Bu provadan sonra, gerçeğini yapacağız ve bunun emrini bizzat cemaat liderimiz verecek. O anda, sadece birkaç saat içinde Türkiye’nin sokakları, caddeleri insan selleri ile dolacak. Biz zaten milyonlarca kişiyiz, bizi gören ve cemaatimizden olmayıp çoktan AKPKK’ye lanet eden milyonlar da peşimize gelecek.

Bir asır sonra Türkiye’nin idaresi Ankebut Ağı’ndan yani Deccal’in ordusundan alınıyor, alınacak. Şu yola çıktığımdan beri 2020 dedim. On sene sonra işte 2020 geldi, geliyor, hesaplarımız tutacak.

Şu vakte kadar bu mukaddes cihada herhangi bir sebeple dahil olmamış herkes, titreyip kendine gelsin. Birkaç sene sonra yapılan hizmetler, cihatlar, bu kadar kıymetli olmayacak.

Kamyonlar bulundu.

Şu anda polisimiz de Jandarmamız da kamyonların etrafında. Kamyonların kasaları boş.

YİT’in elinde somut hiçbir bilgi/delil yok. Lakin metafizik tekniklerle elde edilen kuvvetli görüşe göre, kaçırılan bu insanlar o viyadüğün oralarda bir yerde, bir kerede, topluca araçtan indirildiler.

Bunların başlarına bu çeteden hiçbir eleman bırakılmadı. Kendi hallerine bırakıldılar. Kendi kendilerine dağılıp gitmeleri istendi. Çok uzaklaşmış olamazlar.

Bu polis ve jandarma ekibinden herhangi birinin bir kılına zarar gelirse, herhangi biri hakkında uydurma delillerle/suçlamalarla işlem başlatılırsa, herhangi biri başka bir yere sürülürse, and olsun ortalığı artık yıkacağız.

#DevletBizimMilletBiziz

Bitmedi, henüz yeni başladı…

Diyarbakır Memorial’a derhal bir Jandarma/Polis ortak baskını yapılmalıdır. Her yeri didik didik aranmalıdır. İcap ediyorsa çok profesyonel ekipler, teknik bilirkişiler getirilmelidir. Bütün büyük dolapların arkasına, hususiyle ameliyathanelerdeki büyük dolapların arkası ile, morglardaki büyük ceset dolaplarının arkasına bakılmalıdır. O sözde hastahane ile altındaki gizli bodrum katları arasında biri ameliyathaneden, biri morgdan olmak üzere en az iki geçiş sistemi olduğu istihbaratı çok sağlam bir istihbarat.

O hastahanenin gizli bodrum katlarına bağlanan yer altı tünelinin varlığını ve yerini bilen yüksek sayıda Diyarbakırlı var. Derhal tünel sistemi de meydana çıkartılmalıdır.

Diyarbakır’daki o tuhaf Amerikan üssüne de derhal baskın yapılmalı ve erinden en yüksek rütbelisine kadar bütün Amerikan askerleri tutuklanıp tutuklu yargılanmalıdır. Organlar, büyük çoğunlukla o üsten yurt dışına çıkartıldı. Bu, bütün dünyanın bilmesi gereken, dünya tarihine geçmiş bir skandaldır. Amerika’nın, İsrail’in, CIA’nın, NATO’nun, içimizdeki İsrail’in, Mason teşkilatının gerçek yüzünü bütün dünya görmeli ve duymalıdır. Bu Allah’sızca sistemi sadece Türkiye’de değil, daha pek çok ülkede kurdular ve dünyanın pek çok ülkesinde organları için insanları kaçırıp kıyıyorlar

Şu şartlar dahilinde konuyu derhal TBMM gündemine taşımayan bütün siyasi parti liderleri ve millet vekilleri hakkında dosyalar açılıp gizli tahkikat başlatılmalıdır. Şu şartlarda susabilen vekil, insanlıktan çıkmış ve onlara çalışan vekildir. İnsan kalmış hiç kimse mevcut şartlarda, hiçbir bahane ile susamaz.

Vakit aleyhimize işliyor

Bu çetenin kullandığı cep telefonlarının baz istasyonlarında kayıtlarını gizli Hristiyan Hakan Fidan’ın başında olduğu MİT, çoktan sildirip temizletti.

An itibari ile Türk’ün devletinin birçok kurumu, içine/başına sızmış hainler sebebi ile organ mafyasına hizmet ettiriliyor.

Diyarbakır Jandarma Komutanına derhal Ankebut Operasyonunun geçmişinde yaşananlara ve yayınlananlara dair detaylı malumat verilmeli. Yoksa kıymetli komutanımız, nasıl oyunların içinde olduğunu bilemeyecek, sağlıklı kararlar alamayacaktır.

Vatan haini Hulusi Akar, çok fena kilitlendi. Bir daha Jandarma komutanını aramaya yüzü bile kalmadı. Arayamaz da, baskı da yapamaz, elinden hiçbir şey gelmez. Milyonlarca kişi tek yürek olduk polisimizin, askerimizin arkasındayız.

Derhal o hastahane basılmalı !

Diyarbakır Emniyet Müdürü Tacettin Aslan tutuklanmalı. Şu şartlarda bile Tayyip’i ve çetesini dinliyor, bu aşamaya gelmiş operasyonu hala durdurmaya, hiç değilse ağırlaştırmaya çabalıyor.

Şeytan’ın Konseyi Tayyip ile irtibat kurdu. Tayyip’e “Bu gece yapılan operasyonlar bize büyük bir darbe oldu.” dediler. “Elinde tutamıyorsun. O kadar güç verdik sana. Seni bu güce biz ulaştırdık. Yapılacak bir operasyondan bile haberin yok. Bir an önce ülkeyi karıştır, Suriye’ye de gir.” şeklinde devam ettiler.

Sistemleri çöktü. Tayyip’i kendi elleri ile yok edecekler. Yerine başkasını getirecekler ve insanlık dışı sistemlerini yeniden kuracaklar. Lakin öncelikli olarak Suriye bataklığına batmış BOP’u kurtamak isteyecekler. Türkiye’de idari güçleri iyice azalmadan bir an evvel ordumuzu Suriye bataklığına göndermek istiyorlar. Yoksa, bu biraz daha geç kalırsa gönderemeyeceklerinden endişe ediyorlar.

Şeytan’ın Konseyinin yedi üyesi kendi aralarında İngilizce konuşuyor. Lisan bilmeyen Tayyip ile konseyden Mehmet Haberal konuşuyor, konuştu.

Diyarbakır’daki hukuksuz, gayr-i meşru ABD askeri hava üssündeki yüksek rütbeli subayların, henüz gece saatlerinde, yaşanan gerilime bakıp riske girmeden Türkiye’yi terk ettiği bilgisi DOĞRULANDI.

Kamyonlardan indirilen yabancı uyruklu insanların çoğu bulundu. Bulunanların çoğu, çocuk yaşta olanlar. Yaklaşık 20 kadar yetişkin, henüz bulunamadı.

(Fotoğraf temsilidir. Akademi Dergisi yayınlarında sık sık temsili fotoğraflar kullanılır ve her defasında altında “temsilidir” diye yazılmaz.)

Müttefik gördüğümüz BOP karşıtı devletler, Türkiye’deki haber/yayıncılık gücünü şimdi kullanmalılar. Şimdi tam zamanı…

Türkiye’nin BOP için ihanetlerle Suriye’ye sokulmak istendiği şu kritik anda, başımızdaki BOP’çu hainlerin ve paslaştıkları ABD, İsrail ve bazı AB ülkelerinin gerçek yüzünü bütün Türkiye ve bütün dünya ŞİMDİ duymalı…!

Memorial Hastahanelerinin resmiyette sahibi gösterilen gizli Yahudi ve Mason Turgut Aydın derhal tutuklanmalıdır.

Tutuklanmazsa ya kaçacak ya intihar edecektir.

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 03:39)

ÖLDÜRÜLDÜ

Konya’da Seydişehir Devlet Hastanesi’nde kulak, burun boğaz uzmanı olan doktor İsmail Cem Temel (32), kapısı kilitli olan poliklinikteki odasında ölü bulundu.

Gizli Yahudi ve Masondu. Zaten yoğun olarak uyuşturucu kullanan biriydi. Yüksek dozda uyuşturucudan ölmüş gibi gösterdiler ve işini bitirdiler.

Organ işinin içindeydi. KBB uzmanı olduğu halde Memorial Diyarbakır insan mezbahasına ara ara gidiyordu ve zavallı insanları organları için parçalıyordu.

Lakin ciddi sorunlar vardı, hem işi tam bilmiyordu hem de alkol ve uyuşturucu müptelasıydı, organlara zarar veriyordu. İlk zamanlar gelecek vaat ettiği düşünülse de kısa sürede “İşini ciddiye almayan, işe yaramayan müptezelin teki” olarak ortada kaldı.

Sistemi de sırları da biliyordu. Bu hali tehlike arz ediyordu ve usulüne uydurup ortadan kaldırdılar.

İnsan kasaplarının baş sorumlusu olan baş kasap, Temel’den memnun olmadığını gizli Yahudi ve Mason Turgut Aydın’a söyledi. Turgut da planı kurdu ve Temel’i ortadan kaldırttı.

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 09:02)

Birkaç gündür yazmıyorum, duyurmuyorum ama artık vakti geldi.

Organ mafyasına vurduğumuz darbeden önce, fuhuş mafyasına vurduk. Günlerdir operasyonlar sessizce devam ediyordu. Kerhanecibaşı gizli Yahudi ve Mason Numan Kurtulmuş’un çok sayıda mekanı/umumhanesi baskın yedi. Çok hadiseler oldu.

Numan, bunları haber almaya başlayınca telefona sarıldı ve muhatabına “Nasıl oldu da önceden haber alamadınız?” dedi.
Muhatabı da “Son anda haber aldık, yetişemedik” dedi. Sistemi öyle bir kurmuşlardı ki polis/asker, nereye ne zaman operasyon yapacak hepsini biliyorlardı. Artık bilemiyorlar. Numan’a çok sayıda telefon geldi, o çok sayıda arama yaptı. Emirlerin kimden, nereden geldiğini, neden eskisi gibi önden haber alamadıklarını sorgulayıp durdular. Bir netice elde edemediler. Afallayıp oturup kaldılar.

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 09:24)

Ankebut Ağı, kamyonlardaki delilleri karartacak. Vatanseverler dikkatli olmalı, suç üstü yapmalı.

Her biri bir yana sinmiş. Biri içiyor. Biri çekiyor. Biri “Nasıl kaçarım” diye konuşup kıvranıp duruyor. Biri “Karşı cepheye yanaşmalıyım” diye konuşup ortam arıyor. Biri “kaçamazsam” diye intiharı planlıyor. Biri “Birisi kaçsa ve ilk kaçan olsa da sonra bana yol açılsa hemen kaçsam” diye konuşuyor. Fuhuş gelirleri, uyuşturucu gelirleri, organ gelirleri dibe vuruyor. Sistem, dokuz şiddetinde depreme tutulmuş gibi bir o yana bir bu yana şiddetle sallanıyor.

ABD Büyük Elçilği, İsrail Büyük Elçiliği, konseyler, CIA, MİT, Sanhedrin hahamları, hepsi perişan haldeler.

Ben hepsine tekrar tekrar söyledim “Harun Çoban benim sistemimin adamı değil. Bu onur meselesi. Bizim devlet gücümüzü bizim aleyhimize çevirmeyeceksiniz. Onu serbest bırakın ve benim üstüme hukuk yolu ile gelmeyin” dedim. Bunu anlamayacak ne vardı?

Şimdi ben ne diyeyim bunlara, sen söyle Jeffrey? Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın 😊

Niye ise paylaşımın son kısmında sana hitap edesim geldi. Bak ne diyeceğim: Üstümdeki bütün hukuki sıkıntılar kalkacak. Avukatım bile bir hamle yapmayacak. Biliyorum bir de onunla oynamak gibi çılgınlıklar deneyecek kadar aptal olanlarınız var. Ne halt ederseniz edin, nasıl yaparsanız yapın, hangi ağı kullanırsanız kullanın, üzerimde hukuki sıkıntı istemiyorum. Harun Çoban’ın tahliyesini istiyorum.

Bu sefer inan bana Jeffrey, size Türkiye’yi dar ettim, dünyayı da dar ederim. “Kabusunuz oldum, cellatınız olup olmayacağıma siz karar vereceksiniz” demiştim, o sözümü de tutarım.

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 10:49)

ABD ile Türkiye arasında diplomatik/resmi temaslar oldu.

Diyarbakır’daki ABD hava üssüne bir müdahale yapılmaması, arama-tarama ve gözaltı ya da tutuklama olmaması istendi.

Devlet sistemimizin en tepe noktalarına kadar sızmış olan BOP’çu hainler de ABD’nin bu talebini adeta emir kabul ettiler.

Trump, panik hali ile hususi olarak bu mevzuyla ilgilendi. Trump da Tayyip de Ankebut Ağı’nın mensupları ama bu defa ikisi arasındaki görüşme Ankebut Ağı’nın sisteminden değil devletler arasında resmi görüşmelerde kullanılan sistemden yapıldı.

On binlerce masum insanın parçalanarak organlarının Diyabarkır’dan dünyaya dağıtılmasında kullanılan o ABD hava üssündeki yüksek rütbeliler, tedbiren Türkiye’deki başka ABD üssüne geçmişlerdi. Vatan haini Tayyip ile Trump’ın bu görüşmesinden sonra yüksek rütbeli ABD subayları yeniden Diyarbakır’daki ABD hava üssüne döndüler.

Memorial Diyarbakır insan mezbahasına gerçek bir polis ya da jandarma baskını yapılmaması için devletimizin en tepe noktalarından müdahaleler yapıldı, yapılıyor.

Orada Kaymakamlıkta, Valilikte, Büyük Şehir Belediyesinde, Jandarmada ve Emniyet Müdürlüğünde, her yerde adamları var ve hepsini alarm halinde tutuyorlar.

Yaşananlar ana akım basın ve medyada yer bulmasın diye daha geceden hemen alarma geçmişlerdi. Diyarbakır’ın yerel basınında yer bulmasın diye de çok çabaladılar. Yerel basın kuruluşlarını durdurmak için araya kaymakamlık ve valilik bile konuldu, çok çırpındılar.

Buralar, hastahane değil

Diyarbakır’daki iki Memorial da zarar ediyor. Normal şartlarda kendini çevirebilecek kadar gelir elde edemiyor. Zarar, organ işinden gelen kanlı para ile kapatılıyor. Bir hasta bir kere gelmişse ve ödeme yapmışsa, üç hatta beş kere gelmiş ve ödeme yapmış gibi gösteriliyor ya da bir hastanın yaptığı ödeme, evraklar üzerinde şişiriliyor. 1 lira yapmışsa, 3-5 lira gibi gösteriliyor.

Soldaki binaya 35 milyon dolar masraf ettiklerini duyurmuşlardı.

Terör saldırıları

Diyarbakır halkında uğuldamalar başladı, mevzular duyuldu, iyice yayılıyor. Bunu ölçüyorlar ve bir şeyler yapmak istiyorlar.

Planları, her zamanki gibi Allahsızca, kuralsızca… Büyük terör saldırıları yaptıracaklar ve halkın zihnini/gündemini bunlarla uzun süre meşgul edip hastahane/organ konusunu unutturacaklar. Buldukları ilk fırsatta da bu binalarda yine insanları organları için parçalayacaklar.

Cesaret edemiyorlar

Sabetaycı gizli Yahudi Gamze Özçelik vitrin olarak kullanılarak insanlık dışı işler çevirilen Umuda Koşanlar Derneği’nde panik havası hakim.

Organları için yurt dışından Türkiye’ye insanların/çocukların getirilmesi işinde son dönemde Umuda Koşanlar da kullanılmaya başlamıştı. Gece yaşananlardan sonra panik hali ile tedbirler aldılar. Ellerinde, Türkiye’ye sokmak üzere oldukları zavallı çocuklar, insanlar vardı ama onları henüz tespit edemediğimiz bir yerde bekletme kararı aldılar.

Umuda Koşanlar’ı da suç üstü yapacağız.

Ak kara, kara da ak olmuş, sistem tersine dönmüş

Organ ve fuhuş mafyalarının değil polislerin peşindeler.

Tayyip, Numan, Süleyman, İb. Kalın, Abdülhamid Gül, polis avında. Özellikle S. Soysuz polis avında. Vazifesini düzgün yapan, son günlerde fuhuş ve organ mafyalarına darbe vuran polislerde açık arıyor. Bahaneler bulup bir şeyler uydurup hepsinin başına çuvallar örmek istiyor ama henüz punduna uyduramıyor.

Numan’ın umumhanelerinin basılmış olması canını çok sıktı ve o da Süleyman’a destek veriyor.

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 20:52)

“Biliyorsun, sistem bunu af etmez.”

Henry! Şey pardon Hakan!

Senin CIA’da resmi bir kimliğin falan yok değil mi? CIA’nın sisteminde kayıtlı olduğun başka bir ismin falan var diye duydum?

Bu defa CIA’dakiler çok kızmadılar galiba sana? Buluştunuz, ne dediler “İstihbaratınız çok zayıf. Önceden haber alıp engel olamıyorsunuz.” falan mı dediler? İsabet ettim mi?

Sen de onlara şöyle mi dedin:

“Sadece bizimle alakalı bir mesele değil. Genel olarak herkese karşı bir sistemleri var. Sizin içinizdeki bilgilere de sahip oluyorlar. Yapacağımız işlere öncesinden engel olamasalar da belirli bir zaman sonra ona da sorun çıkartıyorlar. Bizim sistemde de henüz planların hepsini bilmiyorlar. Fakat organla alakalı mevzuların birçoğunu biliyorlar. Sadece bizim değil sizin de tedbir almanız gerekiyor.”

Dur tahmin edeyim, sonra CIA’cı muhatabın sana şöyle demiştir:

“Senin şu anda bulunduğun yerin zaten amacı bu… Türkiye içinde bize karşı olan bütün hamleleri öğrenip bildirip engel olmak”

Sen de şunu dedin değil mi:

“Elimden geleni yapıyorum. Bütün sistemim zaten bunun üzerine. İlk yaptığım şey, sizin sistemin güvenliği.”

O da şunu dedi:

“O zaman elinden geleni değil, daha iyisini yap. Daha da fazla çalış. Yoksa işe yaramadığın düşünülür, biliyorsun sistem bunu af etmez”

Sonra tam bir şahsiyetsiz, karaktersiz hainden beklenecek tarzda “Anladım” dedin değil mi?

Biz de oradaydık, dinlemedeydik, bunu da anladın değil mi?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 30.01.2019 23:08)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (496)

Büyükbaş vatan haini, gizli Yahudi ve Mason Doğu Perinçek “eline düşürdüğü” Tayyip’le telefon üzerinden görüştü

Mehmet Fahri Sertkaya

Kalan FETÖ’cüleri kastederek “Bunları çabuk topla, bunlar bize sorun çıkartır, önümüze çıkmasınlar” dedi.

Tayyip ise “Başladık almaya. Topluyoruz. İşleri de hızlandırdık. Bunları (kalanları) da halledelim, sonra (Suriye) planı devre sokacağız. Az kaldı.” dedi.

Mehmet Fahri Sertkaya

Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 29.01.2019 23:03)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (495)

Süleymanlılar vatan hainlerine karşı

Mehmet Fahri Sertkaya

SÜLEYMANLILAR VE AKPKK’LİLER ARASINDAKİ SAVAŞIN SARSICI ARKA YÜZÜ

Adı Hasan Can

Ümraniye Belediye Başkanı.

AKPKK organize suç, terör ve ihanet örgütünün bir militanı.

Sürekli takipçilerimiz hatırlayacaklardır. Kurban bayramı öncesi, İYİ Parti’ye oy verdik diye, AKPKK’li bazı belediyeler, tamamen eşkıyaca tavırlarla, hukuku ayaklar altına alarak kurslarımıza, yurtlarımıza yıkım ekipleri göndermişlerdi. Kurban hizmetlerimizi engellemek için ilçe sınırları içinde kurban kesmemize izin vermeyip mükemmel kalitede kurban kesim yerlerimizi kullanmamıza engel olmuşlardı.

Ben de “Madem hukuk tanımıyorsunuz, anladığınız dilden anlatıyorum” diyerek sert karşılıklar vermiştim. Yazılı, sesli yayınlar yapmış ve “Haydi gidebiliyorsan hukuka git” demiştim. Gitmesine ihtimal bile vermemiştim. Hukuk yoluna gitmesi, kendini ihbar etmesi demekti ama o gitti…

Bu şartlarda bu herif nasıl hukuka gidebiliyor, şimdi size onu anlatacağım.

Sağdaki gözlüklü ve kırmızılı şahsın adı Ahmet Kutlubay

Akşamında ceza evine konduğum günün gündüzünde, birikmiş 15 dosyayı polislerle birlikte hızlıca aradan çıkartırken, şu mahkemeden bu savcıya koştururken beni onun kapısının önüne de getirdiler.

O aşamaya gelene kadar saatlerce zaman geçmiş ve yanıma verilen, hemşehrim çıkan polis memuru arkadaşla epeyi mevzulara girmiştik.

Sol görüşlü, ateist bir polisti. Çok seviyeli diyaloğumuz oldu. Dosyalarımın hep yazılarımdan kaynaklı olduğunu, basın mensubu olduğumu görünce, çok sorular sordu. Ta ki hangi cemaatten olduğuma kadar geldi söz ve her zaman her yerde olduğu gibi açıkça söyledim: Süleymanlıyım

Lakin bir cemaate daha geldi söz: Sabetaycılar…

Pek çok sorusunu cevaplarken ve bazı ünlü kişiler hakkındaki kanaatimi sorduğunda görüş beyan ederken, söz hep ister istemez Sabetaycılığa gelmişti.

Bütün bunlardan sonra savcı Ahmet Kut-lu-bay’ın odasının önüne geldiğimizde, Kutlubay’ı hiç duymadığım, görmediğim halde “Bak, bu da onlardan” dedim. Güldü…

Kutlubay’ın kalemi, kalem odasından dosyamı alıp getirdi, içeri girerken kapı açıldı ve ben ilk defa Ahmet Kutlubay’ı o anda gördüm. Hiç de ısınamadım, anında bir şey beni itti.

Kapı kapandı, biz dışarıda aynı polis arkadaşla konuşmaya devam ettik. Üç dakika, beş dakika, on dakika derken, çok zaman geçti ve ben “Bir şeyler dönüyor” dedim.

Savcı dediğin dosyasını daha önce elden geçirir, mevzuyu anlar, ne soracağını bilir. Sonra beklemediği bir anda dosya önüne konsa, bir göz ucu ile bakar, unuttuysa hatırlar ve şüpheliyi karşısına alıp sorar.

Uzun süre sonra kapı açıldı, Beni içeri aldılar. Tam karşısına sakince oturuyordum ki askerde erlerini sürekli fırçalamayı ve onlara karşı kabalaşmayı bir hak hatta vazife görmüş sözde komutanlar gibi bir ses tonu ve beden dili ile “Üzerinde telefon var mı?” dedi. “Var ama kapalı savcı bey” dedim.

Aynı sert ton ve kaba tavırlarla “Onu memura ver” dedi.

Bu kadar senedir kaç savcı gördüm, birinde bile böyle bir şey görmedim.

Kapıyı açtılar. Kapalı olan cep telefonumu kapıda bekleyen polis memuru hemşehrime verdim.

Geri döndüm, karşısına oturdum ama içimden bir ses “Dur bakalım mfs, ne dönüyor burada?” dedi.

Söze bir girdi, “Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can senden şikayetçi olmuş” dedi. İçimden “Allah Allah, aklına mı bir zeval gelmiş, bu Hasan Can bu şartlarda bir de benden davacı mı olmuş” dedim.

Kocaman bir şikayet dilekçesi. Onu Kutlubay’ın önünde görünce “Mevzu bu kadar geniş değil, buna ne doldurmuş bu kadar” dedim kendi kendime ve dinledim Kutlubay’ı…

Aynı kaba ve şüphe çeken tavırlarla bir başladı okumaya, sayfa sayfa okuyor, gidiyor. İlk defa böyle bir savcı gördüm. Birkaç sayfa okudu ve ben “Sayın savcım” dedim. Demez olaydım. Üzerindeki acayip gerginlik, sertlik, kabalık ve tedirginlikle bağırır bir eda ile “Dinle, dinle! Kesme sözümü” dedi.

Sustum. Baktım hala sayfa sayfa okuyor. birkaç dakika anca durdum ve sonra “Sayın savcım” dedim yine kesti sözümü ve yine acayip tavırlar.

Acayip tavırları durmaksızın sergilemese diyeceğim ki “Ben bu dosyaya şimdi savunma yapmayacağım. Susma hakkımı kullanacağım ve sonra yazılı savunma getireceğim”

Kaç dakika geçti bilmem ama o kadar zaman içinde şu birkaç cümleyi bile söyletmedi bana.Ben dikkatle, kararlılıkla sustum ve içimden “Bu tavırlar normal değil” dedim. Bu defa da bağırarak “Dinliyor musun, dinliyor musun” demesin mi…

Ben bu herifle çarşı pazarda karşılaşsam da bana şu tavırları sergilese, ikimiz de makamsız/rütbesiz TC vatandaşları olsak çok farklı şeyler yaşanacak ama orada bir şey dönüyor ve ben kendimi bir sinir harbinin içinde bulmuşum “Dinliyorum sayın savcım” diyorum.

Yine okuyor. Galiba sekiz on sayfayı okuduktan sonra “Şimdi susma hakkını kullanabilirsin, şunu, bunu yapabilirsin” diye yine aşırı heyecanla sıraladı amaaa…

En sonunda “Ama ifade vereceksen ağzından çıkanı kaptığım gibi buraya öylece yazarım” demesin mi… Ben az daha ayaklanacaktım. Zaten bunu da evladını azarlar gibi tavırlarla, ses tonu ile söyledi.

Bu cümleyi kurarken, iki eli agresif şekilde havada, yüzü ise acayip şekiller alır bir tarzdaydı.

Yanındaki kalemine ve odada elinde dosya ile oturan, neci olduğunu bilmediğim şahsa, ikisine birden hitap ederek “Arkadaşlar bu mevzu Hakimler Savcılar Kurulu (HSK)’na gidecek. Sizler de ister istemez şahit oldunuz. Buraya kadarki kısmı unutmayın, bundan sonrasını da dikkatle dinleyin” dedim.

Kutlubay “Ne HSK’sı, ne HSK’sı? HSK’ya falan gitmeyecek” dedi.

“Yahu sen savcı mısın, bir karışıklık mı oldu burada? Ben haklarımı mı bilmiyorum, senin kaç suç işlediğini mi görmüyorum” diyeceğim, demedim. Zaten benden bunu bekliyor, anladım, sustum.

Gayet sakin kalarak “Savcı bey, ben şikayet dilekçesinin kopyasını alacağım. Sonra yazılı savunma getireceğim” diyebildim. Üzgün bir halde kafası yana düştü, “Tamam” dedi. İlk fark ettiğim şey, öfkeli halinin birden son bulması ve derin düşünür hale geçmesiydi. Sanki “Eyvah, olmadı” der gibi bir tavırdı.

“Şu kadar vakit geçti, boşa harcadın. Üç cümle kurdursaydın, üç saniyede mevzuyu anlamıştım ve son sözümü baştan söyleyecektim. Ben böyle bir savcı daha görmedim. Sen beni tanıyor musun? Bir yerde bir eylemim ya da söylemim ile sana bir zarar mı verdim? Husumetin mi var? Ya da senin psikolojik problemlerin mi var, nedir senin derdin? Nedir burada yaşanan?” diyecektim. Zaten benden bunu bekliyor. Demedim.

Tam bir sinir harbinin sonunda, dosyanın kopyasını almak için el yazısı ile iki dakika içinde bir dilekçeyi orada yazdım, verdim ve odasından çıkarken sadece “Savcı bey! Ben on yıldır bu çarkınızın içinde döndürülüyorum” dedim.

O “Eyvah, olmadı” tarzı bakışı ve duruşu daha da belirginleşti ve hiçbir şey diyemedi. Gayet sakin bir tarzda odasından çıktım. Hemşehrim olan polis “Ne anlattın bu kadar? Daha kaç dosyan var, neyin ifadesini verdin bu kadar uzun?” dedi. Güldüm “Ne ifadesi, üç cümle kurmama bile izin vermedi. Ben uzatmadım, adamın bir sorunu var, belli” dedim.

YİT’ten arkadaşlar bu yaşadıklarım üzerine çok çalıştılar.

Size şimdi, somut ispatlara dayanan sarsıcı kısmı, yaşananların arka planını anlatayım.

Ahmet Kutlubay Sabetaycı bir gizli Yahudi ve Mason. Ankebut Ağı’na çalışıyor. Beni biliyor. Hasan Can’ın şikayet dilekçesi kendisine hususi seçilerek verildi. O dosya Kutlubay’a öylesine denk gelmedi. Dosyam ona verilmeden önce bile o dosyanın geleceğinden haberdardı.

Çoğunuz onu televizyonlarda görmüşsünüzdür.

Adı Ersan Şen…

Avukat. Profesör Doktor. Ekranlardaki sıkı AKPKK karşıtlarından biri. Gizli Yahudi ve Mason. Ankebut Ağı’nı genel geçer seviyede biliyor ve ağa çalışıyor.

Bunca avukatın içinde Hasan Can, Belediye’nin imkanlarından yüzbinlerce lira vererek onu tutuyor.

Savcı gizli Yahudi ve Mason, avukat Ersan Şen gizli Yahudi ve Mason ama bitmedi. İmam Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olan Hasan Can bile gizli Yahudi ve Mason.

Ersan’ın AKPKK ile kavgası da tamamen orta oyunu. AKPKK onların, içimizdeki İsrail’in projesi..

Gizli Yahudi ve Mason Ersan Şen, öyle bir şikayet dilekçesi hazırlamış ki dünyanın en halim selim insanı bile, gerçekte neler döndüğünü, AKPKK’li belediye başkanlarının neler yaptığını, hukuku nasıl ayaklar altına aldığını, nasıl eşkıyalık yaptığını, ihanet ettiğini ve bunlar karşısında son çare olarak bizim de hukuk dışına çıktığımızı bilip de sonra Ersan Şen’in hazırladığı şikayet dilekçesine bakınca “Bu durumda bu dilekçeyi hazırlayan kişi insan olamaz. Bu kişinin vicdanı, insafı, insani meziyetleri kalmış olamaz. Ancak insan suretli muzır bir varlık bu şartlarda böyle sahtekarca, kural tanımaz tarzda bu dilekçeyi hazırlayabilir” der.

İnsan suretli bu pislik herif, Euzü besmelede bile bir cin olan şeytan’dan Allah’a sığındığımız şu alemde, cinlere temas eden videolarımdan birini alıp akıl sağlığımın yerinde olmadığı iddiasına sözde delil getirmiş.

İki ihtimal var:

1- Şeytan bile cin iken, kocaman cin suresi varken, cinlerden bahseden bu kadar ayet ve sahih hadis varken ve cinlerin inkarı kişiyi dinden çıkartıyorken, bu şartlarda cinlere inanan mü’minlerin ki sayısı an itibarı ile bir milyardan fazla, hepsi akıl hastası. (Dünya üzerindeki inanç sistemlerinin büyük çoğunluğunda cinlere inanıldığı da göz önünde bulundurulmalı. Dünya nüfusunun en az yarısı cinlerin varlığına inanıyordur.)

2- Birinci ihtimal geçerli değilse

2-a: Gizli Yahudi ve Mason Ersan Şen bir akıl hastasıdır.

2-b: Ersan Şen, devlet içinde devlet ya da paralel devlet denilen bir gizli ihanet teşekkülünün bir mensubudur ve benim karşımda hususi olarak seçilmiştir ve sözde şikayet dilekçesi denilen ahlaksızlık numunesi dosyayı bu yüzden bu şekilde hazırlamıştır.

Grafik kapağı görülen “Süleymanlılar AKPKK ile değil, Deccalin ordusuyla, içimizdeki İsrail ile savaşıyor.” başlıklı videonun da ekran görüntüsünü almış ve sözde şikayet dilekçesine delil diye eklemiş.

Video, Youtube’da duruyor. Başlığı yazıp aratıp her yere kopyaları yüklenmiş olan videoyu hemen dinleyebilirsiniz. O videoda, Ersan Şen’in de dahil olduğu gizli Yahudi ve Mason suç, terör ve ihanet örgütü ifşa ediliyor. Çok sayıda kişinin isimleri veriliyor ve bunların çoğu sağ, güçlü, paralı kişiler. Bunları yıllardır yerin dibine geçirmişim. Biri bile davacı olamamış. Gün gelmiş, Harun Çoban’la karşılıklı konuşup “Neden bunlar suç duyurusu kabul edilmiyor. Neden bunlardan şikayetçi olduğumuz yüzlerce şikayet dosyası adliyelerde yok oluyor? İki tane delikanlı savcı çıksın, işini düzgün yapsın, bu ihanetler, kirli bağlantılar, Türk’e kurulan pusular bitsin, yıkılsın” demişim. Harun Çoban, kamu malına zarar gibi bir uydurma gerekçe ile içeri girsin ve mfs’ye de işte böyle kirli çarklar çevrilerek pusu kurulsun. Ersan Şen beni, yayınlarımı zaten biliyor. Ne kadar ciddi seviyede olduklarını da biliyor. Olsun, umurunda mı? Avukatlık yapmıyor ki bunlara takılsın? Ahlakı mı var da on dakikada paçavraya döndürülecek sözde “bilimsel” bir sözde şikayet dilekçesi hazırlasın? Şimdi şahsiyeti, onuru, cesareti, dürüstlüğü varsa, bir canlı yayında karşıma çıksın. Hiç olmadı, bir telefon görüşmesinde tartışalım, kesmeden o da ben de paylaşalım. Milletimiz görsün neyin ne olduğunu.

Ve evet, herkes bilsin ki Süleymanlılar, Deccal’in ordusu ile, Ankebut Ağı ile, Mason teşkilatı ile, içimizdeki İsrail ile savaşıyor. Asilce, kahramanca, mertçe, kural/sınır/değer tanıyarak, hasmına bile kahpelik yapmayarak savaşıyor.

Bitmedi…

Dosya ile asıl oynayan kişi, yine bir gizli Yahudi ve Mason olup suç makinesine dönüşmüş olan Süleyman Soysuz.

Her yeri aramış, her yere haberler göndermiş ve “Bu mfs’yi bu dosyadan yatıracaksınız” demiş. Adalet Bakanı gizli Yahudi ve Mason Abdülhamid Gül’ü de araya katmış, Ankebut Ağı içindeki gizli Yahudiler ve Masonlar olan Hasan Can’ı, Ahmet Kutlubay’ı ve Ersan Şen ile daha başka kişileri hep organize etmiş. Karar Hasan Can’a bırakılsa, o asla benden davacı olmayacakmış. Normal şartlarda, davacı olması, kendini ihbar etmesi ve derhal ceza evine konulması anlamına geliyor.

Ersan Şen, Kutlubay’a gidip “Size haber verilmişti. Mevzuyu biliyorsunuz” diyerek görüşmüş.

Onlarca senedir, hatta bir asırdır, bu vatana ve millete hizmet etmek için çırpınan vatan evlatlarına, dava adamlarına işte hep bu Ankebut Ağı set çekti. Acımasızca, kuralsızca, kahpece pusular kurdu. En namuslu, en müstesna insanları ve toplulukları bu millete en namussuz, en zararlı insanlar, gruplar, cemaatler olarak gösterdiler.

İşte bu Deccal’in ordusu ile savaşan Milyonlarca Süleymanlı olarak diyoruz ki:

Bu hale kadar düşürüldüğünü somut binlerce ispatla gözler önüne serdiğimiz bu guguk sisteminin kararlarını artık tanımıyoruz. Vatan, devlet, millet, akıbet endişemizden dolayı tanımıyoruz. Bu hale getirilip “ele geçirilmiş” bir guguk sistemine itaat, vatana, millete, insanlığa, gelecek nesillere ihanettir. İcabı halinde milyonlarca kişi sokaklara döküleceksek, adliyeleri basacaksak bile bu ihanet sistemini bozacağız. Kendi devletimizde üç beş gizli Yahudi ve Mason hainin ihanetlerine teslim olmayacağız.

işte benim adım mfs… Şimdi güçleri yetiyorsa bana cezalar versinler, güçleri yetiyorsa beni alsınlar, ben meydandayım ve yine uygulamalı göreceğiz, ben abartıyor muyum, yoksa arazide gerçekler benim yazdığım gibi mi…

Arazideki tek gerçek güç biziz. Biz TV kanalı, radyo kanalı, gazete, haber sitesi değiliz. Biz interneti, elektriği kesilince hiçe dönüşen sahte bir güç değiliz.

Kutlubay’ın planı, bir an önce beni sinirden çıldırtıp bana huzurda suç işletip tutuklu yargılatmaya dönük bir planmış.

İfade versem de vermesem de o dosya yine bir gizli Yahudi ve Mason hakime denk getirilecek. Sonra, Adıtürk davalarında yaptıkları gibi yargısız infaz edileceğim ama görünürde bir yargılama yapılmış gibi olacak. Plan bu…

Bana bak pislik çuvalı, insan şeytanı, suç makinesi, vatan haini Hasan Can!

Daha önce ne yazdım ve söyledimse senin hakkında, hepsini tekrar ediyorum. Onlar suçsa, al bu da tekrarı.

Bak şu da ekstrası:

Hem vallahi, hem billahi, hem tallahi seni de meydan yerde asacağım.

İstiyorsan bunun da çıktısını alıp git bir Mason savcıya daha ya da istersen git senin kadar alçak ve hain olan reisine ağla, gücü yetiyorsa sen çık aradan, o gelsin. Veya senin, guguk sisteminde Mason ve Yahudi ihanet dayanışması çevirmek dışında başka bir hünerin varsa, öyle de gel.

Ümraniye E Tipine girerken, girişte infaz koruma memurları senin dosyanın fotokopisini elimde görüp “Bunlar nedir” dediler.

Verdim, incelediler, içeri alıp almayacaklarına karar vereceklerdi. Twitter’da sana atar yaptığım paylaşımlarımın ekran görüntülerini görünce “Bu bizim Belediye Başkanı Hasan Can mı?” dediler.

“Evet” dedim. “Sen bununla mı uğraştın, senin buna gücün yeter mi” dediler.

Kahkaha atacaktım ama biliyorsun, bizi bozuyor. Bize yasak. “Hah” dedim kibarca güldüm, hemen sustum. Konuşmayacaktım ama derin sessizlik olunca sessizliği ben bozdum ve elimi diz kapağım hizasına getirerek “Benim uğraştıklarımın yanında, benim gücümün yettiklerinin yanında sizin Hasan Can şu kadar bile kalmaz” dedim. Daha derin sessizlik oldu.

Genç bir infaz koruma memuru “İyi valla öyleyse” dedi şaşkın şaşkın, oradan koğuşa geçtim. Haydi, çık şimdi, bu restlerimin altında kalma, yine hukuka git ya da yapabiliyorsan başka bir şey yap, göster hünerini. Seni bekliyorum.

Ha, geçen sefer koruma talep etmiştin ya, istersen bu sefer de git iki katına çıkarttır.

Mehmet Fahri Sertkaya

Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 29.01.2019 19:47)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Ankebut Operasyonu ve Şeytan’ın Konseyi (494)

Offf! Neler öğrendim neler…

Mehmet Fahri Sertkaya

Çok sarsıcı şeyler. Yazmakla baş edilecek gibi değil, sesli mi anlatsam ne yapsam…

(İlk yayın tarihi 29.01.2019 17:49)

Merak edenler, özelden mesajlar atarak soranlar çok. Buradan izah edeyim:

Tayyip Erdoğan, sinsice tekniklerle ve biraz da zamana yayarak Abdullah Gül’ü öldürtmeye teşebbüs etimiş. Gül uyanmış bu işe ve hatlar biraz karışmış. Mevzu uzun, kanıtlar, ispatlar çok sağlam. Bir ara detaylı yazacağım ya da sesli anlatacağım inşaallah.

(İlk yayın tarihi 29.01.2019 19:42)

TAYYİP’İN GÜL’Ü ÖLDÜRTME TEŞEBBÜSÜ

İçimizdeki İsrail’in cemaat gazetelerinden biri olan Milliyet’te yazan gizli Hristiyan Talat Atilla, son derece sarsıcı bir konuya temas etti.

Gerçek kimliği ile yaşamayan, Hrıstiyanlığını ve Abdullah Gül ile aynı Hrıstiyan cemaatinin mensubu olduğunu gizleyen Talat Atilla, 27 Ocak’ta yayımlanan yazısında, Ankebut Ağı’nın Türkiye’deki en etkili isimlerinden biri olan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gizli Hristiyan olan eşi Hayrünnisa Gül’ün iddialarına yer verdi.

Gizli Hristiyan Hayrunnisa Gül “Abdullah Bey arabadan her indiğinde sarhoş gibi oluyor. Araba hareket ettiğinde içeriye sanki zehirli gaz veriliyor. Eşimi öldürmek isteyenler olabilir” demişti. Yazı, daha sonra Milliyet’in internet sitesinden kaldırıldı.

Talat Atilla, Tayyip Erdoğan’ı bu ihanet ve suç bataklığına, AKPKK ve BOP projesine çeken ve dolayısı ile Türkiye ile bölge ülkelerini mahveden hainlerin başında gelen Abdullah Gül’e devletin tahsis ettiği araca temas etti. Söz konusu aracın içindeki kokunun, Gül’ü rahatsız ettiğini ve Gül’ün aracı dezenfekte ettirdiğini iddia etti.

Kokunun artarak devam etmesi üzerine bu kez egzozun değiştirildiğini ileri süren eden Atilla, meseleye Hayrünnisa Gül’ün el attığını öne sürdü.

Atilla, Hayrünnisa Gül’ün “Abdullah Bey arabadan her indiğinde sarhoş gibi oluyor. Araba hareket ettiğinde içeriye sanki zehirli gaz veriliyor. Eşimi öldürmek isteyenler olabilir! Abdullah Bey böyle şeyleri pek umursamaz. Bu yüzden beyefendiye söylemeden arabaya iyice baktırın! Nedir bu koku?” dediğini iddia etti.

Hayrünnisa Gül’ün müdahalesi sonrası aracın her zamanki serviste değil başka bir yerde tamir ettirildiğini ve klimanın bozuk olduğunun tespit edildiğini yazan Atilla, şöyle devam etti:

“Bu arada Abdullah Gül’ün cebinden ödediği klimanın faturası, danışmanları tarafından geri ödenmesi için Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne gönderilir ama… ‘Anlaşmalı olmadığımız bir yerde yapılan tamirat ücretlerini ödememiz mümkün değil’ yanıtı verilir. Gül’ün makam aracındaki son durumu sorarsanız… Klimayı değiştirdikten sonra içeriye girdiği düşünülen zehirli gaz (!) tamamen yok oldu!”

Ne klima ne de gaz, hedef: Sinsice bir infaz

Yıldız İstihbarat Teşkilatı (YİT) bu meselenin arka planını da somut ispatlara dayanacak surette çözdü.

Son yıllarda Erdoğan ile Gül’ün arasının bozuk olduğunu herkes biliyor. Lakin bilinmeyen detaylar var. Gül’ün arası son zamanlarda Şeytan’ın Konseyi ile de bozuk. Gül’ün, Erdoğan ile arasının bozuk olmasına, ilk zamanlarda Şeytan’ın Konseyi’nin bir itirazı yoktu. Gül’ü haklı buluyorlardı, Erdoğan’ı “Artık tahammül edilemez bir baş belası” olarak görüyorlardı. Şeytan’ın Konseyi, itaati iyice terk etmiş, Karun gibi vurgun vurmak isteyen, artık kendine çalışacak ve konseyi takmayacak gibi olan Erdoğan’ı gözden çıkartmakla, çıkartmamak arasında, Erdoğan’sız devre geçmekle geçmemek arasında bocalıyordu. Zaten 17/25 Aralık hadiseleri bile bu sebepten yaşandı. Şeytan’ın Konseyi, kurup kontrol ettiği FETÖ piyonunu, kurup kontrol ettiği ama cezalandırmak istediği AKPKK piyonunun üstüne sürdü. Hedef AKPKK projesini ve Tayyip’i tamamen bitirmek değil, iyice ayara çekmekti.

Bu nedenle, konseyler izin vermediği için, 17/25 Aralık operasyonlarında, sonuca çok yaklaşıldığı halde, FETÖ’nün AKPKK’ye bitirici darbeler vurmasına izin verilmedi.

Lakin ilerleyen süreçte Erdoğan biraz biraz ayara girse ve konseylerden izinsiz olarak İran’la, Zarrafla veya başka yerlerle kurduğu kirli ilişkiler bozulsa da bu defa Abdullah Gül huysuzluk yapmaya başladı. 17/25 Aralık’tan sonra Edoğan’ın ayar tutmayacığını, itaatini artırmayacağını ve konseylerin kendisini parlatacağını, fırsat vereceğini, kendisini Erdoğan’ın yerine koyacağını düşünüyordu. Konseyler istemeye istemeye Erdoğan’ı iktidarda tutmaya devam edince ve kendisine iktidar olma, devletin başındaki adam olma imkanı vermeyince Gül iyice ayardan çıktı.

Gül öylesine huysuzlaştı ki artık konseylerin bazı çok kritik öneme sahip emirlerine bile itaat etmiyor, beklemedikleri şekilde onları hayal kırıklığına uğratıyor, işlerini bozuyordu.

Bu gerginlik ortamında giderek de kendi topuğuna sıkmış oluyor ve ister istemez yalnızlaşıyor, güç kaybediyordu. Sürekli sarı kartlar alsa da konseyler ona da kırmızı kart çıkartmamak için sabır ediyordu.

En son, başkanlık seçiminde muhalefetin ittifakla kendisini aday göstermek istemesine yeşil ışık yakan Gül, adeta bardağı taşıran hamlesini yapmış bulundu. Erdoğan hiddetlenerek CIA casusu İbrahim Kalın ile zamanın Genelkurmay Başkanı vatan haini Hulusi Akar’ı bir askeri helikopter ile baskın bir ziyaretle Gül’e gönderdi. Gül’ün önü böyle kesildi. Bu baskını, Sabetaycı gizli Yahudilerin toplaştığı ve Sahibi Turgay Ciner de Sabetaycı olan gazete Haber Türk’ten bir gazeteci haber yaptı. Daha sonra bu haber kaldırıldı, bu gazeteci “saçmalama” derecesinde tuhaf yorumlar yapıp geri çekildi.

Süreç böyle devam ederken, Tayyip’in çok istediği bir şey gerçek oldu: Şeytan’ın Konseyi Gül’ün kalemini kırdı ve Tayyip’in önüne attı.

Erdoğan buna çok sevindi. Bunca yıllık cinayet tecrübesine sahip Erdoğan, heyecan yapmadı ve MİT’in başındaki gizli Hrıstiyan Hakan Fidan ile bir de danışmanı gösterilen patronu CIA’cı İbrahim kalın’ı yanına alarak planlar kurdu. Cinayet, iz bırakmadan, başlarına iş açmadan, çok sinsice ve çok teknik bir şekilde işlenecekti.

Hakan Fidan ve MİT kanalı kullanılarak, Abdullah Gül’ün korumalarına sızıldı. Zehirli gaz kullanılmadı. Öyle bir teknik, Gül ile birlikte korumalarında ve şoföründe de ölümcül etki yapar ve dikkatleri çekerdi.

Gül, aracın hep bir yanına oturuyordu ve aracın o yanındaki kapının iç yüzeyine sıvı yağ kıvamında çok özel bir kimyevi madde sürülür oldu. Bunu, korumalarından biri sürüyordu ama işi bilen ve ona yardımcı olan başka korumaları da vardı. Bu sıvı madde, kapının sadece iç yüzeyindeki koluna ve yakın çevresine değil, geniş etrafına sürülüyordu. Gül, farkında olmadan oralara elini temas ettirdikçe vücuduna bu madde giriyordu. Bu madde, cilt yolu ile vücuda giren bir madde değildi ve ağız yolu ile vücuda alınmalıydı. Farkında olmadan eline temas eden bu madde, farkında olmadan elini dudağına, ağzına götürdükçe Gül’ün vücuduna tesir etmeye başlamıştı.

Biraz daha devam ettirebilselerdi, yavaş yavaş vücuda girecek, vücutta belli miktara ulaşınca birden öldürecekti. Otopside “zehirlenme” izi görülemeyecekti.

Bu o kadar özel bir kimyevi madde ki otopside, vücuda bir grip virüsü bulaştığı, vücudu bir anda aşırı halsiz ve güçsüz düşürdüğü ve gücü/ciddiyeti anlaşılamayıp acil ve özel bir müdahale yapılmadığı için ölüme sebep olduğu gibi bir görüntü oluşturuyor.

Abdullah Gül, bir şeylerin tuhaf gittiğini, sağlığının bozulduğunu fark ettiğinde, hatlar karıştı. Mevzu hiç de Hayrunnisa Gül’ün anlattığı gibi değil. Çünkü Hayrünnisa da bu cinayet teşebbüsünün içinde… Bu fevri çıkışı “Aman açık mı verdik, neler çevirdiğimiz meydana mı çıkacak” endişesi ile oldu. Kocasını kendisinden çok seven ve düşünen bir hanım rolü oynadı.

Bu cinayet teşebbüsü sonuca ulaşamadı. O maddenin sürülmesi durduruldu.

Mehmet Fahri Sertkaya

Akademi Dergisi

(İlk yayın tarihi 01:02.2019 16:11)


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü CIA SANSÜRLEYECEK ve kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere, Amerikan sosyal ağlarının ve video kanallarının hiçbirinde sağlıklı/sansürsüz/özgür bir şekilde takip edemezsiniz. Senelerdir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut teknik delil ile, ayrıca binlerce kişinin şahitliği ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

BİZİ TELEGRAM GRUBUMUZDAN TAKİP ETMELİSİNİZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. WhatsApp’ın da gerçek sahibi CIA’dır ve Telegram, WhatsApp’ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için www.telegram.org adresinden, kullandığınız cihaza uygun olan bir uygulamasını kurup, şuradaki Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi